Enkoji Otera

Enkoji Otera

18 Ağustos 2011 Perşembe

Pervane ile Mum


Geceleri balkonda ışığın etrafını alan pervane böceklerini fark etmiş miydik hiç?

Ya onların aşk uğruna yaşadıklarını bilir miyiz?

Yani pervanenin mum ışığıyla yaşadığı aşkın hikâyesini…

Aşk bir farkına varış, bir idrak seviyesidir…



'Aşk odu önce ma'şuka, ondan âşıka düşer.' derler, malum. Yani aşk ateşi önce sevilene ondan sonra sevene düşer. Önce sevilende bir ateş yanmalı ki pervane onun etrafında dönsün, pervane o ateşi görsün, sonra aşkının farkına varsın…

Pervane aşkını ispat edebilmek için gördüğü anda ışığı, etrafında dönmeye başlar. Bir cezbedir bu. Bu cezbenin gittikçe daralan bir çemberi vardır. Işığın etrafında döner, döndükçe biraz daha yakından dönmek ister. 


Işığı gördüğü anda aşkı ilmel yakin olarak tanıyan pervane, onu aynel yakin bilmek istediği için gittikçe mumun etrafındaki çemberi daraltır. Çember daraldıkça pervanenin aşkı artar, şevki artar, coşkusu artar. Coşkusu arttıkça da cesareti artar.

Aşk cesaret işidir, neticede. Ve pervane cesaretle kanadını şöyle bir değdirir ateşe. İlk lezzettir işte o acı. Acı verir, yakar içini. Ama ona verdiği acı o kadar hoşuna gider ki, daha fazla dönmeye başlar. 


Acı ve lezzet… Birbirine zıt bu iki duygunun bir arada olması nasıl mümkün… İşte bu noktada, azabın ve acının lezzet olmasındaki sırrı yakalamak gerek.

Kanadının ucunu bir defa yaktığı zaman pervane ilk azabı duyar; fakat öyle bir lezzettir ki o azap… Bu azap ve ondan alınan lezzet, insanı yavaş yavaş nefsinden sıyırıp vuslatı mümkün kılar. Bu sefer daha büyük bir cesaretle kendini ateşe atarcasına gider ışığı kucaklar.


Ve burada ateş pervaneyi yakar kavurur. Bir buğday tanesi gibi toparlayıp yere düşürür...
Artık pervane 'hakkal yakin' biliyordur vuslatı. Bu fenadır. Bu canını verdiği noktadır. Mumun bundan haberi bile yoktur belki. Olmasına da gerek yoktur. Bu pervanenin aşkıdır çünkü. Aşkı uğruna can veren pervanenin aşkı. 


Ama öbür taraftan mum da yanar. Onun aşkı da, acısı da kendincedir. Önce can ipliğine bir ateş düşer ve yanmaya başlar mum… Sonra içindeki o yangını söndürmek için gözyaşı döker. Ateşi su söndürür çünkü. Ama mumun gözyaşları onun ateşine daha da bir güç verir, elemi arttıkça artar.


Ve erir can ipi, sevgilinin yolunda yok olana dek…
________
“Mumun aşkı ise pervaneninkinden farklıdır. Mum başında bir ateşle yanar. Mum içinde ipin ateşini söndürmek için suya ihtiyaç duyar. O su gözyaşıdır. Mum damla damla gözyaşı akıtır ama ateşi söndüremez. Ta ki tükenene kadar. Kendi  akıttığı gözyaşları içinde erir ve gözyaşları içinde boğulur tükenir. İçindeki  ipi de yanar biter ve gözyaşlarına boğulur.
Pervane olmak belki daha kolay. Onun aşkını herkes anlar ama mumun aşkını pek anlayan olmaz. Sevilenlerin âşıklara gönül verişleri gizlidir. Hani Leyla der ya “Mecnun olmak kolay” diye. Leyla’nın aşkı gizlidir. Mecnunun ki ise davulla zurnayladır, aşikârdır.”
________
Ne vakittir karanlığın sultanlığında çaresizce gezinmektedir küçücük bir kelebek (pervane). Akranlarının yanında ufak ve solgun duran kanatlarını kocaman bir tevazuuyla çırparak dolanmaktadır. Bir vakit, aradığını bir türlü bulamadığı bu diyardan uzaklara gitmeye karar verir. Karanlıklardan sıyrılmaktır muradı.
Uçar... Azim yoldaşıdır, umut can ipliği.
Sırrın ardına düşmüştür bir kere, içindeki kıpırtı tayin etmektedir yönünü. Halbuki gittiği yerde ne ile karşılaşacağını bilmemektedir. İşte bütün bu karmaşıklık içinde, gözlerinin ferinin azaldığı bir vakitte, şaşkınlığın fırlattığı hayret oklarıyla çarpılır gönlü. Rüzgâr susar, zaman susar, her şey bu an'da donmuştur.
Yalnız... Adeta karanlıklar içinde yıldızlar gibi raks eden, kelebeğin feri gitmiş gözlerini nuruyla kamaştıran ve ismini bilemediği 'o', uzaklarda bir evin penceresi yanından gönül yakan gamzeler göndermektedir. Bu nasıl bir ahudur anlayamadan kelebek, son bir gayretle kanat çırpar ve süzülür evin penceresinden.
Artık hiçbir şey yoktur. Zira her şey ordadır. Orada, tam karşısında. Neden sonra isminin şem (mum) olduğunu öğrenir. Gayrısı beyhudedir zaten.
Bir mum vardır âlemde, bir de kelebek.
Kelebek aşkının cezbesiyle mumun etrafında dönmeye başlar. Uzaktan uzağa çekingen bir dönüştür bu önceleri. Artık kimse durduramaz onu. Döner, döner. Gözün görme hassası mumun üzerinde düğüm düğüm olmuştur. Hem zaten başka bir şey görmek ne büyük bir saçmalıktır.
Her dönüşte muma daha çok yaklaşmaktadır. Yaklaşır, yaklaşır. Artık kelebeğin ismi pervanedir. Mumun pervanesi. Mum âlem, mum varlık, mum aşk. Bu aşkın meşki dönmektir. Gayrısı boştur, avareliktir.
Pervaneyi görenler derler ki: ey pervane çekil, uzaklaş. Senin o zayıf ve narin kanatların mumun ateşine dayanmaz. Çekil ki, bu mukadder bir ölümdür.
Pervane için başka bir şey yoktur ki duysun söylenenleri. Hem duysa ne gam. O gönlünün devasını bulmuştur ya. Gerisi lakırdı.
Ve öyle bir an gelir ki muma iyice yaklaşan pervane, onun aşkıyla yanan gönlünü bedeniyle beraber ateşine atar. Bir anda yanıp gider mumun ateşinde. Artık pervane yoktur. Sadece sevgili vardır. Pervane, mumda fena bulmuştur. Aşkının devasını bulmuştur. Mumsa sevgilisinin bu yanışına gözyaşları döker dört bir yanından. İşte erimesi de hem aşkından, hem de aşığına ağlamasındandır.
Mevlana'nın şem ile pervanesinde bahsettiği gibi "ben zaten yanmışım" der mum. "seni yanmaktan, cefa ve elemlere düşmekten nasıl kurtarabilirim?". İşte bu yüzden gözyaşı döker ancak. Yanar.
Ne vakit bir evde mum yakılsa, aradan biraz vakit geçtiğinde etrafında dönen bir pervane görülür. Hikâye hep aynıdır. Her mum, pervanenin yanan gönlüdür.
Ve sevgiliye: sende uzakta saadetim, pervanenin ömür saltanatını sahipliğidir.

[alıntı]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder